22 Mart 2009 Pazar

Cenaze Törenimde Sen...

Bu alaca karanlık "gelecek"... Ben ışığımı nasıl bundan kurtarayım ki, kederin içinde sönmeyeyim? Çünkü ışığım uzak dünyaları ve en uzak geceleri aydınlatacak güçte... Yüreğimde kederle dolaşıyorum. Huzurumu kaybetmiş ve konuştuklarımı anlamıyorum adeta.
Bugün cenaze törenimde gördüm sizi...
Sığ bataklıklar üzerinde dert yanıyorken.
Gerçekten biz artık ölemeyecek kadar yorgunuz.
Şimdi artık uyanık duruyor ve mezar boşluklarında yaşamaya devam ediyoruz.
İşte bugün cenazemdeydiniz siz de...
Ölümle yaşam arasındaki boşlukta ben gözlerim açık ölüm katılığında sürünürken, yarı ağlamaklı bir halde acınızı paylaşıyordunuz etrafınızdakilerle... Peşisıra gelen hayatta bulunma minnetttarlığınızla..........
Oldukça iyi bir hasat yapmıştık oysa ki öncesinde, fakat neden bütün meyvelerimiz çürüdü ve esmerleşti şimdi? Son gecede muzip aydan ne düştü de böyle oldu? Bütün emekler boşa mı gitti? Ya da emek var mıydı ki?
Şarabımız zehir oldu artık. Suyumuzda bulandı...
Tarlalarımıza ve kalplerimize nazar değdi. Biz kuruduk artık. Üstümüze ateş düşse, ateşi bile söndürebiliriz.
Bütün pınarlarımız kurudu bizim topraklarımızda. Hatta deniz bile çekildi.
İçinde boğulabileceğimiz deniz nerde? Böyle dert yanıyoruz işte...
Sığ bataklıklar üstünde hem de...
Batmayı bekleyipte batamamak ne acıdır oysa ki !..
Sığ olduğunu bile bile boğulacağın anı beklemek, o korkuyu tatmak.
İşte mezarlarımızda yatıyoruz biz. Yaşamak ile hayatta kalmak arasındaki ince çizgi de... Usturanın ağzında, keskin bıçakların üzerine uzanmışız.
Hareket ettikçe, acıtıyor...
Sözlerin dikeni, hayatın keskinliği.....

Hiç yorum yok: