7 Mayıs 2012 Pazartesi

Söz... Birlikte öleceğiz...


Bazen, kendimi küçülmüş, bunalmış hissettiğimde, düşlerimin gücü bile yaprak döküp kuruduğunda ve elimde düşlerimi düşünmekten başka düş kalmadığında, eski düşlerimi rasgele karıştırdığım olur, ister istemez hep aynı kelimelerle karşılaşsak da tekrar tekrar karıştırdığımız kitaplar gibi. Seninle ne olacağını da o zaman merak ederim işte, şatafatlı sessizlik törenlerinin yapıldığı farklı manzaraları, eski iç dünyaları ağır ağır seyrederken gördüğüm o resmi... Bütün düşlerimde düş gibi görünür ya da sahte bir gerçeklik gibi bana eşlik edersin. Seninle belki düşlerinde yaşayan memleketler, belki de yoklukla, insani olmayan şeylerle yoğrulmuş bedenlerinin bir parçası olan ülkeler gezmişimdir, esas bedenin ise, gizli bir sarayın bahçesinde, sakin hatlarla çizilmiş ova ve dağlarda erimiştir. Belki de sahip olduğum tek düşsün sen ve belki yüzümü seninkine yapıştırsam, gözlerinde imkansız manzaraları, sahte sıkıntıları, yorgunluklarımın karanlığını, huzursuzluğumun kovuklarını dolduran o duyguları bulacağım. Düşlerimdeki manzaralar,seni düşlememek için bir yol olmasın sakın? Kim olduğunu senden daha iyi biliyorum, ama ben kimim, onu biliyor muyum sanki? Düş görmenin ne olduğunu, gerçekten ne olduğunu biliyor muyum ki, sana düşüm demenin ne anlama geldiğini bilebileyim? Belki benim parçamsın, belki en önemli, en gerçek parçamsın, bunu biliyor muyum? Yoksa düş benim, gerçeklik sen misin, ben senin düşün müyüm, yoksa sen benim yarattığım bir düş değil misin? 


Nasıl bir hayat seninki? Seni nasıl görüyorum? Beni nasıl görüyorsun? Hiç değişmediği halde hiç aynı kalmıyor her şey. Bildiğimden söylüyorum bunu, ama bildiğimi bilmeden. Bedenin mi? İster çıplak olsun ister giyinik hep aynı, otursa da, yatsa da, ayakta dursa da, bana sarılsa da hep aynı pozisyonda. Bütün bu anlamsızlıkların anlamı ne? Daha fazla ne kadar çökerteceksin beni?

1 yorum:

Adsız dedi ki...

uyanıyorum ama gördüğüm şeyler yeşil kahverengi. ormanda, hiç olmayan cesaretimle korkak bir karıncadan ürkerken, kainat sırtımdan atlıyor uzun eşek oynamaya başlıyoruz. kimin uzun kimin eşek olduğu bile anlayamadan, üzeri yapraklarla kamufile edilmiş bir çukura basıyorum. karanlık ve sonsuz olduğunu anladığım saniyede kaygan duvarlara değerek yere düşüyorum. kendimi hissettiğim çaresizlikle ümitlendirmeye çalışırken, insanları görüyorum. bağırarak nerede olduğumu anlatmaya çalıştıkça uzaklaşıyorlar. bende onları kendilerine aşık olduğuma inandırıyorum. kendimi de inandırıp , gülerken aslında içeride ruhumla kavga ediyoruz.
kendim gibi biriyle sohbet etmeye ihtiyacım var..
iletişim kurmalıyız.