15 Ekim 2009 Perşembe

Her birimiz kendi derilerimiz altında yalnızlığa mahkûmuz...

Her birimiz, yalnızlığa karşı işlenen günah, yani insanlarla alışveriş tarafından yozlaştırılmaya yazgılı bir saflık dozuyla doğarız. Zira her birimiz, kendimize hasredilmiş olmamak için elimizden geleni yaparız. Bu durum mukadderatı değil düşmüşlük eğilimini andırır. Ellerimizi temiz ve kalplerimizi bozulmamış bir halde muhafaza etmekten acizizdir; yabancıların terleriyle temas ederek kendimizi kirletiriz; tiksintiye aç ve vebaya hayran bir halde, toplu çirkefin içine gırtlağımıza kadar gömülürüz. Kutsal suyla dolu ummanları düşlediğimizde de, artık ortaya dalmak için çok geç kalmışızdır; iliğimize kemiğimize kadar kokuşmuş olmamız, o ummana dalıp doğulmamızı engeller. Dünya yalnızlığımızı bozmuştur; ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hâle gelmiştir bile çoktan. Mahlûklar arasında, sadece insan sürekli bir tiksinti uyandırabilir. Bir hayvanın yarattığı iğrenme geçicidir, düşüncemizde hiç olgunlaşmaz; oysa hemcinslerimiz düşünüşümüze musallat olurlar, dünyadan kopukluk mekanizmamıza sızarak itiraz ve katılmama sistememizi teyit ederler. Sadece incelik derecesinde bir uygarlığın düzeyine işaret eden her sohbetin sonrasında, Sahra'yı aramamak ve bitkilere ya da zoolojinin bitmek bilmeyen monologlarına gıpta etmemek neden imkânsızdır? Hiçlik karşısında her kelimeyle bir zafer kazansak bile, onun zorbalığına daha fazla maruz kalmamıza yol açar bu. Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz... Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız. Ötekilerle görüşmemiz de, kendimizi boşluğa doğru bir yarış içinde hep birlikte alçaltmak içindir; ister fikir teatisi olsun, ister itiraflar ya da entrikalar... Merak, sadece cennetten dünyaya düşüşe değil, her günkü sayısız düşüşe yol açmıştır. Hayat, bu düşme sabırsızlığından; ruhun bâkir yalnızlıklarını, Cennet'in en eski ve en gündelik inkârı olan diyalog yolla peşkeş çekmekten ibarettir. Kendini iletişimsizliğe bırakmanın, tesellisiz ve sessiz heyecanlarımızın ortasındaki gerilimin dışında, hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise sara hastalığına tutulmuş bir geometri........

Hiç yorum yok: