Bir Cuma günü, ıslak çimenlere uzanmış, parktaki insanları
izlerken birden şunu hissettim... Sensiz öleceğim, bunu düşündükçe
yüzüme çarpan ferahlık kokusunun
verdiği rahatlama hissine rağmen, farkındalığım ile kalp atışlarım aynı
oranda hızlandı. İnsan sessiz bir ortamda
kalınca kulakları sadece kendisini dinlemesine yol açıyor, kalp
atışlarım çıldırırcasına beynimde yankılanıyor ve ben gittikçe tüm bu
kalabalığın içinde daha da silikleşiyorum.
Rengimi, sesimi ve benliğimi kaybederken geriye sadece derin
soluklarım kalıyor ve beni ben yapan tek şeyin o olduğunu hatırlarken
tüm hücrelerimle özlüyorum onu. Oysa ki zaten o içimde ve ben her
nefesimde onu taze tutuyorum. Aslında sorun aynaya baktığımda kendimi
göremememde. Kendimi
sevdiklerimin gözlerindeki yansımada görebiliyorum sadece.
Biliyorum
ki kendimi sevmedikçe diğerlerine
vereceğim sevgi aslında ihtiyaçtan... Sevgiye aç yaşıyorum ve kendime
veremediğimi başkalarına verip onlardan umuyorum. Bununla nasıl baş
edeceğimi bilmiyorum. İnsanları aşağılayarak
kendimi yüceltmeye çalıştığım o günlerdeki gibi kemiriyor ruhumu
düşünceler. Çünkü her defasında sevilmeyeceğimi düşünerek son
çığlıklarımı atıyorum sığ bataklıklar üzerinde. Ama ben kendimi bile
aslında sevilmek istediğim gibi
sevmiyorum. Sürekli ben ve kendim ikili kavgalarda öldürücü darbeler
savururlarken birbirlerine, anbean ayrı düşüyorum kendimden. Gitmek
çözüm olsa bile kendimi bırakamayacağım gerçeği tokatlıyor ruhumu...
Korkularım zamanında ölmek ile başlıyor aslında. Zamanında yaşamayan
biri, zamanında nasıl ölebilir ki? Yaralı kuşların birbirine sarılarak
uçamayacağını biliyor olmam gerekirdi ama tüm bildiklerim sadece elimi
attığım hiçbir şeyi istediğim gibi
başaramadığımdı. İstediğim evlat, istediğim eş, istediğim arkadaş,
istediğim ebeveyn olamadım, olamayacaktım belki de. Ne istediğimi de
bilemememle beraber sadece namemnundum halimden. Ölüm bile beni görünce
yön değiştirecek kadar yabancı oysa varlığıma. Sıfatlar bile hiç memnun
etmemiş beni. Sıfatlarımla
yaşayamadım hiç, toplumun bana atfettiği her sıfat hafif bir mide
bulantısı oluşturdu bende. Çocuk olmak, ebeveyn olmak, öğrenci olmak,
işçi olmak, sevgili olmak... Her şeyden öteye ben, "ben" olmayı hiç
istemedim
ki! Bundandır belki de tutunamadım hayata. Yaşama
hakkımı zorla elde etmedim sonuçta. Yaşamak için savaşmayı da anlamsız
buldum ama hep aitliğim olsun, aidiyetliği tadayım istedim. Bu kadar
bağlanmaya
müsaitken ruhsal varlığıma bile saygı duyamayacak kadar örseleyen neydi
beni bilmiyorum. Mutsuzluk yalnızlığımla sırt sırta vermiş adeta,
bundandır istikrarsızlığım belki de? İnsanların benimle ilgilenmesi,
zor
zamanlarımda onlara dert yanabilme özgürlüğüm, hayatın beni hep ters
köşeye yatırmış olması ve tüm bunların elbette benim değil insanların
suçu olduğu hakikatı var ve de... Kendimi yerden yere vururken, nasıl
bir de kötülüğümle ya da olumsuzluğumla yüzleşebilirim ki? Her şey bana
hayat veren annemin suçu ya da yeterince sahiplenmeyen babamın? Ben
sadece kurbanım. Kurban olduktan sonra, kurban etmeyi kolayca
başardım. Önce sevgililerimle yola çıktım, sonra da ailemi
kurban ettim kendimi içimde. En son sıra Tanrı'ya geldi. Ve işte o
anda acizle tanıştım. Karanlıkta aç bırakılmış ve
halatlarla dövülmüş, defalarca benim tecavüzlerime maruz kalmış,
kendisine
verilenleri doğru tarafa bakamadığı için asla görememiş, yardım isteyen
ama kalkmayı veya seslenmeyi akıl edemememiş egomla karşılaştım sadece. İşte sadece o, egom. Öylesine güzel, öylesine savunmasız ve pislenmişti ki fikirlerimle,
kömürlükteki bir çocuğa benzettim onu. Sarılmak istedim ama kendi
kendini zehirleyen bir yılan gibi itti
beni kendinden. Onunla yüzleşmek, onunla yaşamaktan çok daha ağırmış
meğer. Onu tanımak, neler yapabileceğini bilmek, başıma ördüğü
çorapları anlamak ve bize yaptıklarını her dakika düşünmek... Hepsi
daha çok acıttı yüreğimi. Daha çok suçluluk
duydum ve daha çok nefret ettim kendimden. Oysa ki nefretim
varlığımdaki en güzel şeyden besleniyordu.
Vermeye hevesli olduğum ve almaya ihtiyaç duyduğum sevgiden. İşte o
anda anladım ki sevgiyi kullanmayı bilmeyecek kadar deneyimsizim bu
hayatta. Çünkü, mutsuz oldukça insanların beni sevme olasılığı
olduğu öğretilmiş bana ya da hareketlerim yüzünden hep bu şekilde
davranılmış geçmişten bugüne. İstemsiz olarak etiketlemişim meğerse
sevgiyi. Dolayısıyla seni etiketlemişim. Şimdi ezberi bozmaya çalışıyorum sende var olan, sudan çıkmış bir balık gibi çırpınıyor görünsem de sadece sevgi konusunda son nefesini veremeyen bir kurbanlık gibi hissediyorum kendimi. Celladım sen misin yoksa ben mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Yazılarını okudukça hislerimle yüzleşiyorum. Altında eziliyorum zaman zaman kendimin. Bir şekilde iyi geliyor okumak. Dışarıda bir yerlerde kafamın içindeki kaosun aynısını yaşayan birini görmek belki de yalnızlık hissimi biraz azaltıyor. Teşekkürler bu yüzden yazıların için.
ikinizde bana çok lazımsınız.. iletişime geçmeliyiz
Yorum Gönder